8 Aralık 2018 Cumartesi

SÖZ SANATLARI KONU ANLATIMI


KİŞİLEŞTİRME SANATI (TEŞHİS)

İnsana özgü niteliklerin, insan dışındaki varlıklara aktarılmasına kişileştirme denir. Yani insan dışı bir varlık insan gibi davranır.

Kişileştirmede insan dışındaki varlıklara ağlama, mutlu olma, üzülme, kızma gibi insana özgü nitelikler aktarılır.

İnsana ait özelliklerin insan olmayan varlıklara mal edilmesiyle gerçekleştirilen mecazlı bir anlatım özelliğidir.

Kişileştirmede duygusu, konuşması olmayan somut ya da soyut varlıkları duyar, hareket eder ve konuşur hâlde anlatma söz konusudur.

ÖRNEKLER: 
Uzak denizlerden gelmiş yorgun bir gemi, limanın şefkatli kollarına bırakmıştı kendini. Sonbaharın gelişiyle yapraklar, vedalaşarak ağaçlardan ayrılıyordu.

Bu cümlelerde “gemi”, “liman” ve “yapraklar”a insan özelliği yüklenerek kişileştirme yapılmıştır.

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgâr uyumakta
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Mevsim gibi süslenmiş Emirgan, Çınaraltı

Bu dizelerde “deniz, rüzgâr, rıhtım boyu, Emirgan ve Çınaraltı” kişileştirilmiştir. Bildiğiniz gibi, deniz şarkı söylemez, rüzgâr uyumaz, rıhtım boyu üzülmez. Emirgan ve Çınaraltı gibi yerler süslenmez. Ama şair bu cansız varlıklara, insana özgü nitelik vererek şiire hoş bir hava katmış, ayrıca duygu ve düşüncelerini daha güzel bir şekilde aktarmıştır. Şair, dalgaların çıkardığı sesi denizin şarkısı olarak ifade etmiş; rüzgârın esmemesini, rüzgârın uyuması şeklinde yorumlamıştır. Karanlığın çökmesini rıhtım boyunun üzüntü içinde olmasına bağlamış, Emirgan ve Çınar altının baharla birlikte yeşermesini ise buraların süslenmesi olarak ifade etmiştir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan
Nehirler gazidir, dağlar kahraman
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir
Bu dörtlükte “tarih, nehirler, dağlar” a insana özgü nitelikler verilmiştir. Tarih, insana özgü konuşma özelliği ile nehir ve dağlar yine insana özgü olan “gazilik ve kahramanlık” özellikleri ile kişileştirilmiştir. Bildiğiniz gibi, savaştan sağ ve zafer kazanmış olarak dönen kimseye “gazi”, savaşta veya (bilgi yelpazesi.net) tehlikeli bir durumda yararlık gösteren kimseye ise “kahraman” denir. İşte insana özgü bu nitelikleri şair, insan dışındaki varlıklara vererek onları kişileştirmiş, anlatımına farklılık ve güzellik katmıştır.

Durgunca bir deniz sahilleri öper
Söner ufuklarda sevdalı bir kamer
Yıldız gibi uçar ateşböcekleri
Gecenin gözyaşı öper çiçekleri
Bu dörtlükte “deniz” ve “kamer” sözcüklerinde kişileştirme yapılmıştır. “Sevdalanmak” insana özgü bir niteliktir. Şair, bunu (bilgi yelpazesi. com) insan dışındaki varlıklara vererek onları kişileştirmiştir.

Güzel gitti diye pınar ağladı.

Menekşeler külahını kaldırır.

Bir sarmaşık uyanıyordu uykusunda, / Geriniyordu bir eski duvarın sıvasında.

Toros dağlarının üstüne, / Ay un eledi bütün gece.

O çay ağır akar,yorgun mu bilmem, / Mehtabı hasta mı,solgun mu bilmem.

Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın, / Eskici dükkanında asma saat, / Çelik bir şal atmış omuzlarına.

Yalnızlığın okşadığı kalbime,yağmurlar küskün, / En güzel türküyü bir kurşun söyler.

Bu akşam sonbahar ne kadar serin, / Geceyi hasretle zaman.

Durgunca bir deniz sahilleri öper
Söner ufuklarda sevdalı bir kemer
Yıldız gibi uçar ateşböcekleri
Gecenin gözyaşı öper çiçekleri

Ufukta günün boynu büküktü

Dağlara yaslanıp yatan güneşi
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım

ne vakit Maçka’dan geçsem,
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi.

Bütün kusurumu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor

Gül hasretinle yollara tutsun kulağını
Nergis gibi kıyamete dek çeksin intizar

Kış, Ada’nın her tarafına yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız, karayel… halinde seferber ettiği zaman; öte yakadaki yaz, pılısını pırtısını yeni toplamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştu.


KONUŞTURMA SANATI, ÖZELİKLERİ (İNTAK)

İnsanın dışı varlıkların ne dediği, konuşması cümlenin içindeyse konuşturma sanatı yapılmış demektir.
Uyarı: İnsana ait özelliklerin insan dışı varlıklara verilmesine kişileştirme, insan dışı varlıkların konuşması cümlenin içindeyse konuşturma sanatı yapılmış demektir.

ÖRNEKLER:

Bulutlar gözyaşı döktüler.(Teşhis) (aynı zamanda kapalı istiare)

Bu cümlede “bulutlar” insanlara özgü bir nitelik olan “gözyaşı dökme” özelliği ile tanıtıldığı için kişileştirme sanatı yapılmıştır.

Bülbül, “Senin nazını çekemem…” diyordu. Güle.

Bu cümlede “Senin nazını çekemem…” sözünü söyleyen insan dışı varlık (gül) olduğu için konuşturma sanatı yapılmıştır.





 BENZETME SANATI, ÖZELLİKLERİ (TEŞBİH)
Bir durumu, bir kavramı açıklarken bilinen ve ondan daha etkin benzerinden yararlanmaya benzetme denir.

Aralarında benzerlik olduğu düşünülen iki şeyden güçsüz olanının güçlü olana benzetilmesidir.

Benzetme edatı olarak “gibi” den başka “kadar, sanki, güya, nitekim, meğer ki, misal, andırmak… ” sözcükler de kullanılabilir.


Benzetme Örnekleri:

-   inci                     gibi                 beyaz              dişler
Kendisine         Benzetme       Benzetme          Benzeyen
Benzetilen          Edatı               Yönü

- Hava cehennemi andırıyor. (Burada havanın sıcaklığı cehennem sıcağına benzetilmiş.)

- Ayşe,  kaplumbağa gibi yavaş yürüyor. (Cümlesinde Ayşe’nin yürümesi kaplumbağanın yavaş yürümesine benzetilmiştir.)

- Ali, tavşan gibi hızlı koşuyor.  (Ali’nin koşması tavşanın hızlı koşmasına benzetilmiştir.)

- Mehmet,  Ahmet gibi konuşuyor. (Mehmet’in konuşması Ahmet’in konuşmasına benzetilmiştir.)

- Yeşim’de Rabia gibi sessiz konuşuyor. (Yeşim’in konuşması Rabia’nın konuşmasına benzetilmiş.)

- Saçları altın gibi parlıyordu.

- Türküler de kilimler gibi eskidikçe değer kazanır.

- Gözlerim çalışmaktan kan çanağına döndü.

- Deniz misali gözleri vardı.

- Odanın konforu, sanki kral dairesiydi.

- Kutu gibi bir dairede otururlar.

- Boş bırakılmış topraklar, gübreli ve bereketli ise, yüz bin çeşit otla dolar. Yararlı olabilmeleri için onlara kazma vuruyor, işe yarar tohumlar ekiyoruz. Ruhlar da böyledir. Onları (bilgi yelpazesi.net) bir fikirle uğraştırıp dizginlerini tutmazsanız, uçsuz bucaksız bir hayal dünyasında başıboş, öteye beriye dolaşıp dururlar. Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu yitirir.

- Çocuk tilki gibi kurnaz biriydi.

- Minik yavrucak elma gibi kıpkırmızı yanaklarıyla gülücükler saçıyordu.


ABARTMA SANATI, ÖZELLİKLERİ (MÜBALAĞA)

Gerçekleştirilemeyecek, imkansız ifadelere abartılı ifadeler denir.

Abartılı ifadeler: Dikkat çekmek,meraklandırmak veya gülmek için kullanılır.

Bir durumu, özelliği olduğundan ya çok fazla ya çok az göstermek, bir olayı olamayacak şekilde zarif ve nükteli bir şekilde abartarak anlatmaktır.

Abartma, genel anlamda bir şeyi olduğundan üstün ya da aşağı gösterme sanatı. Eski adı mübalâğadır. Edebiyatta Abartma, anlatımı güzel ve etkili kılmak için başvurulan bir söz sanatıdır.

Abartmanın diğer adı da mübalağadır. Bu tür cümlelerde bir şeyin olduğundan fazla gösterilmesi durumu vardır.

Çok yorulunca “öldüm”, biraz üşüyünce de “dondum” dediğimizde abartma yapmış oluruz.

Örnekler:
Dünyalar kadar ödevim var

Ben var ya! Bir keresinde tam 50 kg muz yemiştim.

Korkudan gözleri fal taşı gibi açıldı.

Onu görünce dünyalar benim olmuştu.

Kardeşim oyuncak alınmadığı için kıyameti kopardı.

Sinemada gülmekten öldük.

Dünya kadar işim var, Mutfakta dağ gibi bulaşık birikmiş.

Evin geçimini üstlenince dünyanın yükünü omuzlarında hissetti.

Onu destekleyen dağ gibi babası var.

Dünya (bilgi yelpazesi.net) kadar ödevim var.

Çocuk ateşler içinde yanıyor.

Sana yüz defa söyledim, ellerini yıkamadan sofraya oturma diye.

Doğum gününde dağ kadar pasta yaptırmış.

Filler Nil Irmağı’nın yarısı kadar su içerlerdi.

Dünyalar kadar işim var yarın gelebilirim ancak.

Bu cümlede işin fazla olması durumu abartılarak “dünyalar kadar” ifadesi ile işin fazlalığı anlatılmıştır. Bu da abartmadır.

Donar soğuktan efendi semender âteşte
Bir iki gün dahi böyle eserse bu sarsar
Nedim

(Efendi, bu kasırga böyle bir iki gün daha eserse, ateşte yaşayan masal hayvanı olan semender soğuktan donar. Rüzgârın aşırı soğukluğunu vurgulamak için hiç olmayacak olan bir şeyi, ateşte yaşayan bir hayvan olan semenderin bile donacağını söylüyor.)



KARŞILAŞTIRMA SANATI (KIYASLAMA)

Nesneler, kavramlar, olay ya da durumlar arasındaki benzerlik veya farklılıkların dile getirilmesidir. Dolayısıyla karşılaştırma, yalnızca iki kavram arasındaki karşıtlıkları gösterme değildir.

Benzerlikleri gösterirken de karşılaştırmalardan yararlanılabilir. Böylece sözü edilen kavram daha görünür, daha somut bir özellik kazanmış olur.

Örnekler:

Hayvanların koşullanmaya ve denem yanılma etkinliğine dayanan öğrenmeleri yanında, insan öğrenmesinin ayrı bir niteliği vardır. İnsanın her öğreniş aşaması bedence belirli bir olgunlaşmayı gerektirir. Söz gelimi; konuşmayı öğrenmek yalnız ses çıkarmak değildir.

Karşılaştırma, birbirleriyle ilişkili iki varlık, iki kavram ya da herhangi iki şeyi, ortak olan ya da olmayan yönleriyle anlatmaktır.

Karşılaştırma cümlelerinde; karşılaştırma ilişkisi "gibi, kadar, daha, en..." gibi bağlaç, ilgeç ve belirteçlerle kurulur.

Nesneleri, kavramları taşıdıkları özellikler açısından birbiriyle "ölçmek"tir. Kişiler, eserler, düşünceler, yerler; kısacası soyut ve somut her kavram karşılaştırma konu­su yapılabilir.

Karşılaştırma benzerlikler açısından yapılabileceği gibi benzemezlikler-karşıtlıklar üzerinde de durulabilir.

Karşılaştırmada -den, daha, en, ise, göre gibi ek ve sözcükler araç olarak kullanı­labilir.

Karşılaştırma, ortak ya da farklı yönlerden yapılabilir. Örneğin “Ahmet’in boyu Ali kadar uzundur.” cümlesinde Ahmet ve Ali boyları yönünden karşılaştırılmışlardır. “Ali, Ahmet’ten çalışkandır.” cümlesi de bir karşılaştırmadır. Karşılaştırma çalışkanlık yönünden yapılmış. “Ahmet gezmeyi çok sever, Ali ise ders çalışmayı tercih eder.” cümlesinde de karşılaştırma vardır. Ali ve Ahmet sevdikleri durumlar yönünden karşılaştırılmışlardır.

Örnekler:

Haber alma gereksinimini en iyi karşılayan iletişim aracı televizyondur.

Hiçbirimiz onun kadar duyarlı ve hoşgörülü değildik.

Kendi yaşıtı insanlardan daha genç ve daha diri bir görünüşü vardı.

Adnan yaşça Ahmet'ten büyük(tür).

Anneler evlatlarına, babaya göre daha düşkündürler.

Bana göre edebi türlerin en zoru denemedir.

Bu bölgede incir kadar üzüm de üretilir.

Bu çalışmayla daha iyi bir puan alabilirdin.

Bu konuda senden daha bilgilisi yok.

Bu yıl KPSS geçen yıla göre daha zor ve yorucuydu.

Buğra, en az senin kadar iyi satranç oynar.

Dinlemek de konuşmak kadar önemlidir.

Köroğlu Destam'nda kahramanlık ve aşk temalarının dışında dişe dokunur birşey bulamazsınız; Dede Korkut Hikâyeleri'nde ise her türlü toplumsal-kültürelöğeye rastlayabilirsiniz.

Mehmet Akif'in şiirlerindeki dil, Tevfik Fikret'e göre daha yalındır.

Öğretmen, sınıfın en çok konuşanını öne oturttu.

Öykülerini de okudu; ama bunları şiirleri ve oyunları kadar beğenmedi.

Sağlığım (bilgi yelpazesi. com) geçen haftaya göre daha iyi.

Şiir; roman ve öyküye göre daha çok ilgi görmektedir

Tanzimat şiirinin sanat anlayışı divan edebiyatınınkinden farklıdır.

Televizyon da sinema kadar etkilidir.

Tiyatrodan aldığım tadı sinemada bulamıyorum.

Uyarı: Karşılaştırmayla benzetmeyi karıştırmamalıyız. Karşılaştırmada üstünlük, aşağılık ya da aynı seviyede olmak gibi bir derecelendirme vardır. Benzetmede bu görülmez.

Benzetmede güçlü olandan zayıf olana özellik aktarması yapılır, özel­likler eşitlenir; karşılaştırmada yapılan sadece var olan özelliğin belir­lenmesidir ki genellikle karşılaştırılan öğelerden biri ötekinden (ya da ötekilerden) üstün durumdadır. Çoklukla şu kural geçerlidir: Her benzetme karşılaştırmadır; her karşılaştırma benzetme değildir.

Örnekler:

“O aslan gibi bir delikanlıdır.” cümlesinde benzetme vardır. Ancak “O aslan kadar güçlüdür.” cümlesinde karşılaştırma vardır; çünkü birincisinde benzerlik, ikincisinde derecelendirme söz konusudur.

Burası da geçen hafta gezdiğimiz yayla gibi güzel. (Benzetme)

Burası geçen hafta gezdiğimiz yay­ladan güzel. (Karşılaştırma)

1 yorum: